Kişisel GelişimPsikoloji

DUYGU REGÜLASYONU VE ROTASYON BECERİLERİ

Gün içerisinde birden fazla duygu yaşıyoruz. Mutluluktan üzüntüye, üzüntüden şaşkınlığa, şaşkınlıktan hayal kırıklığına kadar aynı anda birden fazla duygu yaşayabileceğimiz gibi duygularımız arasında da bazen keskin bazense daha yumuşak olan geçişler yaşıyoruz. Peki duyguları bir deniz gibi düşündüğümüzde gelen duygu dalgalarının şiddeti ve boyutunu kontrol edebilir miyiz, bu denizde boğulmak veya yüzmek gerçekten bizim elimizde mi?

Bu yazıda tüm bu soruları yanıtlıyor olacağız. Biyolojik bir yaklaşımla baktığımızda duygular kimyasal olaylardır. Duygu, bireyin iç ve dış etkenlere bağlı olarak insan vücudunda ve özellikle de beyinde birçok etkiye sahip olan psikofizyolojik bir değişimdir. Duygular aynı zamanda sosyal öğrenme kuramında da değinilen ve psikolojik sağlamlığın en temel destekçisi olan yakın ilişkiler ve genel olarak tüm ilişkileri etkileyen en temel elemandır. Yani birine karşı hissettiğiniz duygular, ona karşı olan düşüncelerinizi bu düşünceleriniz de davranışlarınızı belirleyerek aradaki sınırlar ve yakınlığın derecesini oluşturacaktır.

Duygular uzun-kısa, yoğun-az derecelerinde olabileceği gibi aynı anda birden fazla da olabilir. Kulağa kafa karıştırıcı ve pek mümkün gelmiyor değil mi? Ancak örneklerle baktığımıza anne, baba, çocuk, arkadaş her şeyden önce bir insan olarak kendimizle olan ilişkimizde dahi günlük olarak birden fazla duyguyu aynı anda yaşıyor ve yönetmeye çalışıyoruz. Örneğin bir anne çocuğunun ergenlik çağı belirtilerini anlayıp büyüdüğü için onunla gurur duyuyor ancak davranışlarından dolayı ona çok kızıyor ve kendi hakkında artık yetersiz hissediyor olabilir. Bir arkadaş ona hediye alındığı, kendisinin düşünüldüğü, ona zaman harcandığı için seviniyor ancak gönlüne göre bir hediye alınmadığı için üzülüp beğenmediği hediyeye karşılık vermesi gerektiği için arkadaşına sinirli hissediyor olabilir. Bu örneklerdeki bazı duygu geçişleri size çok mantığa dayalı olarak gelmemiş olabilir. Ancak duyguların özgünlüğü ve gerçekliği bu noktada çıkmaktadır. Duygular ve genel hatlarıyla yaşanışları ve etkileri evrensel olsa da yazının başında değindiğimiz iç ve dış etkenler dolayısıyla etkileri, yansıtılış biçimi, yoğunluğu ve süresinde farklılıklar gözlemlenecektir. Bu etkenlerde büyüdüğünüz sosyal çevre, ekonomik durum, psikolojik sağlamlığınız, biyolojik yapınız, değer yargılarınız, bulunduğunuz ülke ve yerin sosyal, ekonomik ve diğer durumlar büyük bir role sahiptir. Tüm bu etkenlerin oranlarının farklılığı ve insanların biricikliği sayesinde aynı olaya birden fazla farklı tepki gözlemlenebilir. Örneğin Çocuklarının tanı sürecindeki bazı anne ve babalar ümitsiz, kırgın, kızgın, isyankâr, yorgun olurken aynı şartlardaki bir başka aile ümitli, artık sorunun ne olduğu ve süreç belli olduğu için sakin olabilir.

Peki duygular hayatımızda bu kadar aktif rol oynarken biz onlar üzerinde ne kadar aktif olabiliriz. Yani direksiyon gerçekten bizde mi yoksa biz sadece sürücü koltuğunda mı oturtuluyoruz?

Tabii ki tıpkı arabadaki gibi her şey üzerinde tam yetkimiz duygularımızda da yoktur. Örneğin biz vitesi atmadıkça arabanın devri artmayacaktır, direksiyonu çevirmedikçe yön belli olmayacaktır. Ancak vitesi atınca dönecek dişlilerin nasıl olacağı, sistemin nasıl ateşleneceği, olası bir hasar üzerinde pek de etkimiz yoktur. Bu noktada etkimiz, örnekte olduğu gibi sadece görünen kısımdadır. Yani duygularımızı bazen istemesek seçemesek ya da birden fazla duygu hissetsek de birinden diğerine geçişleri ve derecelerini bir nebze ayarlayabiliriz. İşte tam bu noktada devreye duygu regülasyonu giriyor. Duygu regülasyonu bireylerin duygularını tanıma, anlama ve bu duyguları uygun bir şekilde yönetme yeteneğidir. Bu süreç; duygusal tepkileri düzenlemeyi, duygusal deneyimleri yönlendirmeyi ve duyguları uygun davranışlarla ifade etmeyi içerir.

Yani temelinde doğru anlanamayan ve anlamlandırılamayan duygu her ilişkide sorun yaşatacaktır. Bu hem kendinizle ilişkinizde hem de hayatınızdaki farklı rollerdeki ilişkilerinizle de açıklanabilir. Örneğin travmatik ya da günlük hayatta başınıza gelen bir olayı anlamadığınızda bununla ne yapacağınızı bilemez ve bu olumsuz durum hakkında çözüm üretemediğiniz için ya bu olumuzlukta yaşamaya çalışır ya da sıkışır kalırsınız. Ki ikisi de çok uzun soluklu ya da konforlu olmayıp çok fazla efor gerektirecektir. Günlük hayat üzerinden düşünün, başınıza gelen olumsuz olaylar, çocuğunuzun durumu, ergenlik dönemi yansımaları, iş sorunları, ikili ilişkilerde insanların ve içinde bulunduğunuz toplum ve grupların tutumları sizin mantığınıza ve bildiklerinize tam uymadığında anlayamaz ve kafa karışıklığı yaşayabilirsiniz ya da çocuğunuza, anne-babanıza, bulunduğunuz gruba açıklanması gereken bir olay olduğunu varsayalım. Bu olayı nasıl anladığınız nasıl anlatacağınızı şekillendirecektir. Hâliyle anlattığınız kişiler de aynı sizin gibi kendi değer yargıları ve mekanizmaları üzerinden bu olayı değerlendireceği için aldıkları karar, davranış ve tutumlar da buna uygun olacaktır. Bu noktadaki temel çözüm anlamak ve anlaşılmaktan geçer. Aksi takdirde ikili ilişkilerdeki gerilim ve çatışmalar kaçınılmaz olacaktır.

Daha Fazla Göster

Benzer Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu