Uzman Psikolog Çağlar Şahan ile Sınav Kaygısı Üzerine

YKS yaklaşırken birçok öğrencinin zihninde belirsizlikler ve kaygılar yoğunlaşıyor. Bu süreçte sınav anksiyetisiyle başa çıkmak, hem psikolojik dayanıklılığı artırmak hem de başarıya giden yolu daha sağlıklı bir şekilde yürümek açısından büyük önem taşıyor. Bu yazımızda sınav kaygısını ve onunla başa çıkma yollarını Uzman Psikolog Çağlar Şahan ile konuştuk.
Öncelikle sizi sınav kaygısı alanında çalışmalar yapmış uzman bir psikolog olarak gündemde görüyoruz. Bize kariyeriniz ve neden sınav kaygısına yöneldiğiniz hakkında bilgi verebilir misiniz?
Dokuz Eylül Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun oldum. Bir buçuk yıl formasyon eğitimi aldım. Genellikle formasyon öğretmen olmak için alınır ama ben daha çok öğrencilerle bire bir çalışmak istediğim için bu eğitimi tercih ettim. Bu süreçte sınav kaygısının önemini fark ettim; öğrencilerin yaşadıklarını tam anlamak için bu eğitime ihtiyacım vardı. Formasyon sonrası Dokuz Eylül’de aile danışmanlığı üzerine yüksek lisans yaptım.
Sınav kaygısını sadece birey olarak ele almak yanlış olur çünkü altında birçok farklı dinamik bulunur. Bunlar arasında aile, aile beklentileri ve ailesel sorunlar da vardır. Bu etkenler sınav kaygısına sebep olur. Sınav kaygısı yalnızca sınava girmek ya da sınava hazırlanmak değildir; her bireyde farklı nedenleri olabilir. Bu yüzden formasyon, aile danışmanlığı ve görüşme teknikleri eğitimlerini alarak çalışmalarıma devam ettim.
Sınav kaygısı için terapiye gelenleri aslında ebeveynleri mi yönlendiriyor?
Çocuk sınav kaygısının farkında değil ama ailesi durumu yaşıyor; örneğin uyku problemleri, sık hastalanma gibi belirtiler görüyorlar. Aslında sınav kaygısının temelinde gelecek kaygısı var ama aile bunu fark etmiyor. KPSS’ye girenlerde daha az başvuru olurken lise ve üniversite sınavına hazırlananlarda daha fazla başvuru oluyor. Çünkü aile baskısı küçüklerde daha çok ve bu durum kaygıyı artırıyor. KPSS’de ise yetişkinler kendi gelecekleri için daha çok kaygılanıyor ve kendi öz farkındalıklarıyla terapiye yönelmeleri beklenir ama çoğunlukla sistemsel zorunluluklar nedeniyle terapiye meyil az oluyor. Bazı aileler “Çocuğum sağlıklı olsun, gönlüne göre olsun” dese de terapi sürecinde çoğunda farkında olmadan aile kaynaklı yüklenmeler olduğu ortaya çıkıyor.
Aile çocuğunu baskıladığını kabul ediyor diyebiliriz.
Ediyorlar, ettiriyorum. Kendileri de görüyor ama bu durum herkes için geçerli değil, herkeste farklı farklı. Çünkü ebeveynlerin geçmişten getirdikleri dinamikleri ister istemez aileler kıyaslıyor. “Bizim zamanımızda böyle değildi, şimdi daha zor.” gibi. Kısacası birçok faktör var.
Geçmişe oranla günümüzde daha fazla sınav kaygısı hakkında konuşuluyor ve yazılıyor. Buradan yola çıkarak çağ ilerledikçe sınav kaygısı ilerledi diyebilir miyiz, kaygı artmasının nedenleri sizce nelerdir?
Verileri iyi değerlendirmek lazım. Şu an daha fazla. Bunun 2 sebebi var. En basitinden sınav kaygısının gerçekten ele alınması gereken bir konu olduğu kabul edilmiyordu, böyle bir şeyin olduğu bilinmiyordu ya da gerçekten bu kadar kaygılanacak bir durum yoktu. Yani bir sürü etken var ama tabii ki kıyaslarsak günümüze göre çok fazla. Okullara çok fazla eğitime gidiyorum. Sınav kaygısı eğitimleri, bireysel eğitimler. Öğrenci odaklı ayrı veliler odaklı ayrı. Çocukla kim ilgileniyorsa o kişi daha ayrı bir kaygılı. Yani belli etmemeye çalışıyorlar ama onların durumu daha farklı.

Peki sizce bunun nedeni işsizlik oranının artması da olmuş olabilir mi?
Elbette o da var yani tek başına bir etken değil. Ama işsizlik de var yani yüzdelik pay olarak bakarsak. Tabii ki var.
Ben de sınav kaygısı yaşamış biri olarak zamanında terapi almıştım. Fakat terapi sürecimde anladım ki aslında ben sınavdan ziyade çevresel faktörlerden dolayı kaygı duyuyordum. Bu etkenler benim için aile, gelecek kaygısı gibi faktörler idi. Sizin gözlemlediğiniz en büyük etken ya da etkenler nelerdir?
Başında da söyledim, sınav kaygısının tek bir sebebi yok. Okul ortamı, arkadaş çevresi, ders çalışma sistemi, aile yapısı… Hepsi etkili olabiliyor ama her öğrencide aynı etkenler olmayabilir. Parçalanmış ailelerde kaygı daha farklı bir şekilde, “Kendimi kurtarmalıyım.” düşüncesiyle ortaya çıkıyor. Bazı velilerse son senelerde arkadaş çevresinin olumsuz etkilediğinden yakınıyor. Yine de çoğunlukla temel ailede başlıyor. O yüzden aile danışmanlığına ayrı önem veriyorum. Sonrasında çevre ve arkadaş etkisi devreye giriyor.
Çocuk kaygısının ailesinden kaynaklandığının bilincinde ise ama ailesi farkında değilse terapiye gidemiyor. Bu çocuk sınav sürecini nasıl yönetebilir?
Bizimle görüşmelere gelme durumunda maalesef öğrenci 18 yaşından küçük olunca ebeveynle birlikte gelmesi gerekiyor. Bunun dışında ona en büyük desteği verecek kişi okullarda rehber öğretmenler, sınıf öğretmenleridir. Ben hep şunu söylerim: Her öğrenciye hitap eden, kendisini anladığını düşündüğü bir öğretmeni vardır. İlk başta onlar daha sonra arkadaşlar. İlk öğretmenler diyorum; çünkü onlar daha bilinçli, üniversiteler hakkında daha çok bilgileri var. Eğer genç aileden destek alamıyorsa okul ve öğretmenler devreye girmeli.
Aile içerisinde çocuğa karşı “Yapamazsın, başaramazsın. “ ve tabiri caizse “Aptal.” gibi ithamlarda bulunursa çocuğun içsel kaygısı artar mı yoksa ben zaten yapamam düşüncesine mi kapılır?
Aile ve çevre birbirinden bağımsız değil, sürekli etkileşim içinde. “Yapamazsın.” yaklaşımı da öğrenciden öğrenciye farklı sonuçlar doğuruyor. Bazı öğrenciler bu durumu umursamıyor, kaygı yaşamıyor ama bu kez de kaygısızlık problem hâline geliyor. Bazıları ise ailenin bu tutumundan sonra kendini ve geleceğini sorgulamaya başlıyor. “Gerçekten yapamayacak mıyım? Bir hedefim, hayalim var ama ailem bile bana inanmıyorsa demek ki olmayacak.” diye düşünüp içsel kaygısı yükseliyor. Sonrasında da bu kaygı öfkeye, içe kapanmaya dönüşebiliyor. Aileler ise çocuğun bu öfkesini ya da tepkisini çoğu zaman anlayamıyor çünkü altta çözülmemiş duygusal bir yük var.
Duygusal zekâsı yüksek olan kişilerin düşük olan kişilere kıyasla stres yönetiminde daha başarılı olduğu sonucunu birçok araştırmada görebiliyoruz. Dolayısıyla duygusal zekâ dediğimiz EQ arttıkça stres yönetimi de artar ve bununla beraber kişi sınav sürecini daha iyi yönetebilir, başarılı olan oranları da artar. Nitekim bu durumda IQ EQ’ya kıyasla önemsiz midir?
Duygusal zekâ çok önemli evet çünkü çocuk ailesi ya da çevresi olmadan tek başına birçok şeyle baş etmeyi öğreniyor. Duygusal zekasını daha çok kullanan kişiler kullanmak zorunda kalan öğrenciler diyeyim. Bireyler artık sorunla tek başına kalmış. Aile yardımcı değil, öğretmen ya da başkası yardımcı değil ve onu belki yanlış yapa yapa öğrenmiş, bu yüzden duygusal zekâ faktörü büyük. IQ ise bireyde hazır olan bir faktör ama bu iki kavramı birbirinden ayırmak da doğru olmaz. İkisi de etkili ama yine de duygusal zekasını kullanılabilenler, sanki bir tık öndeymiş gibi geliyor bana. Gelen danışanlarda bunu gözlemliyorum.

Güdü ve motivasyonu sınav dönemi içerisinde en çok etkileyen ne olabilir?
En önemlisi, hedef belirlemek. Sınava girerken nereye gitmek istediğini, hangi okulu kazanmak istediğini, kaç puan almayı hedeflediğini bilmek ve buna göre adım adım ilerlemek gerekiyor. Hedef belirlendikten sonra plan-program yapıp o hedef doğrultusunda devam edilmeli. Bu sürecin temelinde ise motivasyon ve güdülenme var. Motivasyon da çok boyutlu bir şey; örneğin Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre, motivasyonun sağlanabilmesi için önce temel ihtiyaçların karşılanması gerekiyor. Bir öğrencinin karnı açsa, barınma sorunu varsa, sınava hazırlanması ve motive olması zorlaşır. Bugün çadırlarda kalan depremzede gençlerin durumu buna örnek. Yani hedefe ulaşabilmek için sadece içsel motivasyon değil, aynı zamanda temel ihtiyaçların da karşılanması şart.
Aklıma Viktor Frankl’ın İnsanın Anlam Arayışı kitabında dediği gibi “İnsanın bir amacı varsa hayattaki her türlü nedenlerle katlanır.”
Evet, insanın bir değişim motivasyonu hissedebilmesi için ya mevcut durumdan memnun olmaması ya da daha anlamlı, ulaşmaya değer bir hedefinin olması gerekiyor. Eğer kişi bulunduğu halden memnunsa, zaten bir sınav stresi yaşamaz. Ama ya zorlayıcı koşullar (ör. çadırda yaşama, maddi sıkıntı, aile baskısı) ya da ulaşmak istediği güçlü bir hedef varsa, o zaman insan kendini zorlayıp bu zorluklara katlanabiliyor. İşte bazen insanı iten bir şeylerin olması lazım.
Evet, burada da devreye hedefler giriyor. Peki hedeflerimizin kendi isteğimizle mi yoksa ailelerimizin fazla yönlendirmesinin sonucuyla mı olduğunu nasıl ayırt edebiliriz?
Öncelikle LGS öğrencilerinde bu çok zor. Çoğu farkında değil, kendi isteğiyle hareket eden çocuk sayısı çok az. Üniversite öğrencilerinde de durum pek farklı değil. Danışanlarımdan mühendislik üçüncü sınıf ya da tıp fakültesi son sınıfa gelmiş öğrenciler var, diyorlar ki: “Ben burada olmak istemiyorum. Ailem istediği için geldim ama mutsuzum.” Öğrenci yıllarını vermiş ama geri dönemiyor, devam etse mutsuz.
Maalesef ailelerin bu süreçteki etkisi büyük. Tabii ki her aile çocuğunun iyi bir meslek sahibi olmasını ister ama önemli olan çocuğun ne istediği, hangi alanda mutlu olacağı. Gelecek kaygısı ve maddi durumlar bir yana çocuğun kendini iyi hissedeceği, isteyerek yapacağı bir alan olmalı.
Aileler elbette çocuklarına fikir verebilir. Çocuğun kişilik özellikleriyle meslekleri kıyaslayıp kendi gözlemlerini paylaşabilir. Ama sonrasında çocuğa biraz alan tanımak gerekir. Mesela birlikte bir film izlersiniz, filmde hastane ortamı vardır. O sırada çocuğunuza şöyle dersiniz: “Bak ne heyecanlı iş, ne düşünüyorsun bu konuda?” Çocuk orada “Ne kadar güzel, ben de yapabilirim.” diyebilir ya da tam tersi, hiç ilgisini çekmeyebilir. İşte bu bir geri bildirimdir.
Böyle küçük küçük paylaşımlar uzun vadede çocuğun yönünü bulmasına yardımcı olur. Veliler bunu arada sırada yaparsa zamanla taşlar yerine oturur.
Ailelerin sosyoekonomik düzeyi ile çocukların sınav kaygısı arasında sizce bir ilişki var mı?
Hazırlık aşamasında var, evet. Sınav öncesinde ekonomik sıkıntı yaşayan çocuklar yetersizliklerle okuyabiliyor. Ekonomik şartlar olmadığında o çocuk istediği materyale istediği gibi ulaşamayabiliyor. Kaynaklara ya da özel hocalara da. Sadece ders değil, birçok şeyde eksik kalıyor bu çocuk. İstediğini yiyemiyor, içermiyor, istediği gibi giyinemeyebiliyor. Tabii ki etkiliyor.
Sınav süreci içerisinde aşırı kaygılı hissettiğimiz anları nasıl yönetebiliriz?
Herkese aynı yaklaşımı uygulamıyorum. Öncelikle bireyin kişilik özellikleri ve aile dinamiklerine bakıyorum. Bazı yöntemler herkeste aynı etkiyi göstermeyebilir. Sınav zamanı zamanla yarışılan bir andır, bu yüzden öğrenciyi iyi tanıyıp ona göre önerilerde bulunmak önemli. Genel çözümler bazen işe yaramayabilir çünkü her öğrenci farklıdır.
Hayal kurma tekniği faydalıdır. Öğrenci kendini nerede ve nasıl görmek istediğini hayal etmeli. Bu mutlaka en mükemmel şey olmak zorunda değil; bazen evinde mutlu olabilir, bazen sahil kenarında. Sınav sırasında kaygı arttığında, üç saniye gözleri kapatıp kendini o mesleği yaparken hayal etmek rahatlatır ve motive eder.
Zaman kaygısı yaşayan öğrenciler için gevşeme egzersizleri önemli. Sınav uzun bir süreçtir; denemelerde rahat olabilirler ama sınavda uzun süre aynı pozisyonda kalmak kaygıyı artırabilir. Nefes egzersizleri ve kısa beden hareketleri sınav sırasında rahatlamayı sağlar, odaklanmayı artırır.
Son olarak, sınav kaygısı eğitimleri son aylara bırakılmamalı. Bu eğitimler mümkünse ortaokuldan itibaren başlamalı, öğrencilerin kendilerini tanımaları ve hedef belirlemeleri desteklenmeli. Son dakikada verilen eğitimler etkili olmuyor çünkü kaygı bir anda oluşmaz.