Terapi Sürecine Dair Korkular, Karmaşa ve Cesaretle İlgili Bir Anlatı


Terapi süreci, temizlenmeye ihtiyacı olan bir buzdolabını temizlemeye çalışmak gibidir. Ara sıra içindeki kokmuş yiyeceklerin burnunun direğini sızlattığını hissedersin ama bunun için harekete geçmek oldukça yorucu, can sıkıcı ve hatta korkutucu gelir. Sen de sürekli erteler durursun. Buzdolabını temizlemek o kadar zor olur ki bazen, dışarıdan yemek söylersin, tezgâhın üstündeki meyvelerden atıştırırsın, zaman zaman abur cuburlara yönelirsin. Yine de her mutfağa girdiğinde o koku, bozulmuş şeylerin varlığını sana hatırlatır ve bazen sadece cam açmaya güç bulabilirsin. Bir gün kahvaltıda domates yemek ister ve sebzeliği açarsın, kalan son domatesin de çürümüş olduğunu görür, hayal kırıklığına uğrar, belki o sabaha lanet edersin ama o tat kaçırıcı an, o bunalım sana şaşırtıcı bir motivasyon verir ve işe koyulursun. Eve söylediğin yemeklerin artıklarını çöpe atarsın, bozulmuş sütü lavaboya dökersin. Sıra yemek pişirdiğin o kaplara gelince… Onları döküp diplerini kazımak, vaktini ve enerjini vermek zor gelir. Sen de biraz daha ertelersin. Zaten hâlihazırda yapmış oldukların içini biraz da olsa rahatlatmış ve mutfak daha yaşanabilir bir hâle gelmiştir. Bu yüzden görmezden gelmeye devam edersin ama bu sırada istediğin yemekleri pişiremezsin, kendine marketten doğru düzgün bir şeyler alamazsın, arkadaşlarını yemeğe çağıramazsın, sevgilinle romantik bir akşam yemeği yiyemezsin. Ta ki o tencerenin içindeki çorba bile küflenip, artık buzdolabına koyduğun her şeyi kokutup, yenemez hâle getirene kadar. Bu sefer artık eminsindir. Hem o bozulan yemekleri dökecek hem tencerelerin diplerini kazıyacak hem de bulaşıkları yıkayacaksındır. Hatta bu sefer hâlihazırda bulunan o temiz kaplara belki de en sevdiğin yemekleri koyacaksındır. Evet, muhtemelen her bir tencereyi kazırken vazgeçmek isteyecek, en azından bir sonrakini ertelemeye meyledeceksindir fakat eninde sonunda artık kendin için bu görevi tamamlayacaksındır. En nihayetinde o temiz kapların nerede olduğunu bilip istediğinde içlerini doldurabileceksindir. O saatten sonra metaforik buzdolabını temiz tutmak için çabalaman gerektiğini ve buna değeceğini fark edeceksindir. Hatta artık neredeyse her hafta kontrol edeceksindir çünkü bir daha eskisi kadar kötü olma ihtimali sana bu temizliğin gerektirdiği çabayı ve sonuçlarını, belki de uzun ve sancılı bir süreçle de olsa göstermiştir.

İşte bu internetin derinliklerinde karşıma çıkan, on bir yaşından otuz beş yaşına kadar ara ara terapiye giden ve terapi sırasında öğrendiğim araçları kendini güvende tutmak için kullandığını söyleyen bir kişinin terapi öyküsü. Belki de her birimizin.

Ben de biliyorum ki, terapiye başlamak da aynı bu buzdolabını temizlemek kadar zor olabiliyor. Geçici iyi oluş hâlleri her seferinde bizi belki delicesine ihtiyacımız olan o süreçten vazgeçiriyor, belki de savunmaya geçmemizle sonuçlanıyor ve her ne kadar üzücü olsa da başlamakla bitmiyor. Bazı çekmeceler her açıldığında o karışıklık ve sürecin getireceği korku ve bizden istediği emek, devam etmekten alıkoyuyor sanki. En nihayetinde yine savunma mekanizmalarımızla baş başa kalıyoruz. İyi hissettiğimize inandırıyoruz kendimizi, bu kadarının yeterli olduğuna ya da. Dayanılmayacak hâle geldiğinde de geri dönüyoruz ama hepimizin görevi değil mi aslında o buzdolabını temizlemek? Kabul ediyorum, bazen o pislik, koku, karmaşa yıldırıcı olabiliyor. Zaman zaman vazgeçmek istiyor ve hatta vazgeçiyoruz. Terapi de her zaman beklediğimiz kadar doğrusal ilerlemiyor zaten, inişleri ve çıkışları kabullenmeyi gerektiriyor. Zaman zaman ilerlemelerimizi görüp takdir etmek, bazen biraz durup dinlemek, bazen de cesaretimizi toplayıp bu yolculuğa devam etmek durumundayız. Zira buzdolabını temizlemek, sadece bir kez yapılan bir iş değildir; bu bir alışkanlık, bir bakım, bir öz-disiplin sürecidir. Tıpkı terapi gibi, her adımı kendimize olan saygımızı ve sevgimizi yeniden inşa etmenin bir yoludur.

Çünkü o düzeni sağlamadan, dolapta ne kendimize ne de başkalarına yer açabiliriz. Bu yüzden buzdolabının kapağını açıp yüzleşmekten sonsuza kadar kaçamayacağımızı bilmemiz gerek. Er ya da geç bizi dürten o rahatsızlıklarla karşı karşıya gelip, o kapların kapaklarını açacağız ve o kapların ne kadar temiz olduğunu gördüğümüz her an, ümidimiz bizi karanlıktan bir adım daha uzaklaştıracak. Bu yüzden, buzdolabınızın kapağını açın. İçine bakın. Kokudan kaçmayın, karmaşadan korkmayın. İlk adım zor olabilir ama her bir adım sizi daha temiz, daha düzenli ve daha hafif bir hayata götürecek ve unutmayın: bu süreçte kendinize karşı nazik olun çünkü hiçbir temizlik bir anda bitmez ama her an değer.
Bu yazı, terapi sürecini anlatan ve beni çok etkileyen bir İngilizce metinden, bir hayat hikayesinden ilham alınarak yazılmıştır.