Stefan Zweig’ın Karakteri Üzerinden Aldatmanın Arka Yüzü
İzin verin size bir soru sorarak başlayayım yazıma. “Ne olsa hiç düşünmeden sevgilinizden ayrılırsınız?” Bugün bu soruya ben “aldatılmak” cevabını veriyorum. Bu öyle bir olaydır ki bazen sadece ilişkiyi etkileyip bitmesine sebep olmaz, daha da kötüsü bizde çok büyük hasarlar bırakabilir. Neden mi? Çünkü biz insanlar sorunu kendimize yöneltmeye bayılırız. Olayın sebebini kendimizde ararız. Mesela kendimize sorular sormaya başlarız.
- Ben ne yaptım da beni aldatma gereği duydu?
- Bende ne eksikti de başkasına yöneldi?
- Neyini tatmin edemedim?
- Ne oldu da beni sevmemeye başladı?
Peki sizce bu sorularda ortak olan nedir? Bu sorular ilişkiyle ilgili değildir. Bu sorular bize yöneliktir. Bizim karakterimize, özsaygımıza, dış görünüşümüze, davranışlarımıza. Kısacası aldatılmak sadece ilişkiyi bitirmemize sebep olan bir durum değildir. Sorunu kendimizde aramaya başladığımızda, benliğimize zarar verme ihtimali olan bir durumdur. Karşımızdakinin bizi aldatma sebebini ararken kendimizi suçlamaya yöneliriz. Çünkü başka bir sebep yok gibi gözükür, üstüne düşünmeyiz. Bense bugün sizi diğer sebepleri düşünmeye itmek istiyorum. Aldatan kişinin kafasına girmenizi istiyorum. Aldatan bir insanın neler düşünebileceğini, nasıl hissettiğini, kendi kafasında nelerle kavga ettiğini ve bir sürü başka nedeni sizlere göstermek istiyorum. Nasıl mı? İnsan psikolojisini çok güzel bir şekilde yansıtabilen Stefan Zweig’ın “Korku” kitabından bahsederek.
Kitabın konusunu özetle anlatmak gerekirse aslında bu kitapta ele alınan temel duygu korku. Ana karakter Irene, hayatında hiçbir sorunu olmayan, mutlu bir evliliğe ve çocuklara sahip bir burjuva kadını. Ama eşini bir piyanistle aldatıyor ve bunu öğrenen bir kadının ortaya çıkmasıyla birçok sebepten dolayı korkmaya başlıyor. Kitapta bu korku duygusunun onu nasıl etkilediğini okuyoruz. Fakat bu yazımda ben size Irene karakteri üzerinden aldatan bir insanın partnerinden bağımsız yaşadığı duyguları ve durumları göstermeye çalışacağım.
Karakterin piyaniste aşık olup eşini aldattığını düşünüyor olabilirsiniz. Ama Irene için bunun aşkla hiçbir alakası yok.
“…Ne kanı kanına ısınmış ne de ruhsal veya bedensel anlamda ona bağlanmıştı…”
Peki neden? Neden bu kadar rahat ve iyi bir hayatı varken bunu bozma riskini göze alıyor?
“…Kendini bir şekilde bu rahatlık tarafından kandırılmış ve gerçek yaşamdan uzaklaştırılmış hissediyordu…”
Irene yaşadığı hayatın gerçekliğinden bile emin olmayan bir kadın. Bu yüzden hissedeceği en ufak duygu için bile çok aç. Piyanistin ona tutkuyla yaklaşması ve bunun onun için bir macera olması Irene için bir fırsat. Çünkü şimdi kötü bile olsa bazı duyguları hissetmeye başlıyor.
Irene bu maceraya bir süre devam ediyor. Ta ki bir kadın onu ifşa etmekle tehdit etmeye başlayana kadar. Bu sefer hissetmeye başladığı duygu “korku” onun için bir dönüm noktası oluyor. Bu olaydan sonra Irene karakterini daha iyi tanımaya başlıyoruz çünkü o da kendisini keşfetmeye başlıyor. Nasıl mı? Eşinden deli gibi korkmaya başlıyor ama sonra fark ediyor ki eşinin nasıl tepki vereceğine dair hiçbir fikri yok. Çünkü 8 yıl boyunca saygı ve sevgi çerçevesinde rahatlık içinde geçen bu evlilikte ikisi de birbirini hiç tanıyamamış. Kadınla karşılaşmaktan çok korktuğu için evden çıkamıyor. Bir süre sonra evdeki herkes yardımcılar, mürebbiyeler, hatta çocukları bile onun varlığından rahatsız olmaya başlıyor. Çünkü şu ana kadar kendi evinde varlığını bile hissetmemiş ve hissettirememiş. Kendi eşine, çocuklarına ve evine ne kadar yabancı olduğunu fark ediyor.
Peki aslında biz burada ne görüyoruz? Başta her şeye sahip olduğunu düşündüğümüz burjuvazi kadının aslında birçok şeyden yoksun olduğunu. Neden Irene en başta yalan bir hayat yaşadığını düşünüyor ve bu tekdüzelik onu rahatsız ediyor? Çünkü Irene hayatta kendine ait hiçbir rolü benimseyememiş her şeye yabancılaşmış bir kadın. Aldatmasının asıl sebebi eşinin kötü olması, çirkin olması, bir şeyleri ona az yaşatması değil. Asıl sebebi kendi rollerini yaşayamayıp yabancılaşması. Nasıl mı?
Irene bir anne, ama çocuklarıyla arasına mürebbiyeleri ve yardımcıları sokmuş bir anne. Evde azıcık fazla zaman geçirdiğinde çocukları ondan rahatsız olmaya başlayan bir anne. Anne olduğunu hissettiği bir an bile yok. Kendi çocuklarına yabancı bir anne.
Irene bir eş ama kocasını tanımadığını bile 8 yıl sonra aldattıktan sonra fark eden bir eş. Kocasının ne tepki verebileceğini bile kestiremeyen bir eş. Kocasıyla konuşmayan, kocasını merak etmeyen bir eş.
Irene bir eş fakat gençliğinde romantizmi deneyimlememiş ve genç yaşta anne olmuş bir eş. Sevgi ve saygılı evliliğin doğru olduğunu düşünüp düzeni sürdürmüş ama asla duygularını tam yaşamamış bir eş.
Kısaca özetlemek gerekirse nasıl hayattaki rollerini benimseyememiş, hayatının gerçekliğinden bile emin olmayan biri karşısında kendimizi suçlayabiliriz ki? Nasıl soruları sürekli kendimize yöneltebiliriz? Cevabı sizlere bırakıyorum.
Kaynakça
Zweig, S. (n.d.). Korku- Stefan Zweig. Kitapyurdu.https://www.kitapyurdu.com/kitap/korku/371516.html
Zweig, S. (2019). Korku. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.