İnsan HaklarıPsikoloji

Umut Dayanışmayı Doğurur

1 Mayıs’ın işçi ve emekçilerin bayramı olarak kutlanmasındansa anılması daha anlamlı olabilir. Bunun sebebi, Amerika’daki işçilerin haklarını savunmak için ayaklanması ve sonrasında bu ayaklanmanın dünyaya yayılması bugünü işçilere ayırmamıza sebep olmuş. Bu yazıyla işçi ve emekçilerin açısından bakıp dayanışmanın, haksızlığa uğramanın kısacası sosyolojik olayların insan psikolojisi üzerindeki etkilerinin ne kadar büyük olduğunu görmüş olacağız.

1886 yılında bir grup işçi tarafından başlatılan ve sonrasında azımsanmayacak kadar büyüyen bu olay aslında bize insanların birlik olma ihtiyacının ne kadar kuvvetli olduğunu gösteriyor. Bakıldığında, umut denen kavramın yok olmamasını sağlamak için insanlar olarak birbirimize ihtiyacımız var. Çünkü her ne olursa olsun yaşamaya devam eden insanın içinde ufak da olsa bir umut vardır. Bir sonraki günü merak eden, “Ya daha iyisi olursa!” diye düşünen bir tarafımız var ve önemli olan da o tarafı konuşturabilmek bence. İşte bu noktada o konuşanların sayısı arttıkça sonuç daha da güzelleşebiliyor.

Elbette o gün ayaklanan insanlar emellerine ne düzeyde ulaşabildi tartışılır fakat her sene bir gün onları anmamız ve benim şu an bu konu üstüne yazı yazıyor olmam da bir şeyleri başardıklarının göstergesi bence.

Emek, çok güçlü bir kavram. İnsan emek verdiği herhangi bir çalışmaya, sarf ettiği efora çok değer verir. Bu duruma verebileceğimiz en basit örneklerden biri de deniz kenarında kumdan kale yapmış bir çocuğun kalesinin dalga vurması sonucu yıkılmasıyla yaşadığı üzüntü olabilir. Bir iş üstünde harcadığımız ve düşündüğümüz vakit bizler için kıymetlidir. Bu örnekten yola çıkarak işçi sınıfının verdiği emeklerin karşılığını alamaması sonucunda verdikleri tepki oldukça yerinde fakat yaşadığımız düzen onlara daha güzel bir hayat vadetmiyor maalesef.

Bu noktada duruma sosyolojik olarak bakabiliriz. Şu anda olmasa da Hindistan’da çok uzun zamanlar kast sistemiyle yaşandı. İnsanlar bir alt veya üst sınıftaki kişilerle evlenemiyor hatta görüşmeleri bile çok hoş karşılanmıyordu. Sınıf kuramı durumunda bu kadar kesin olmasa da kapitalizmin bizi getirdiği nokta bundan çok da farklı değil diye düşünüyorum. Sınıflar arasındaki fark arttıkça eşitlikten daha da uzaklaşıyoruz.

İşçi ve emekçi diye bahsettiğimiz kesim oldukça büyük bir kısım. Emek veren, üreten, efor sarf eden herkese emekçi diyebiliriz. Bu şekilde bakınca biz öğrenciler de birer emekçi oluyoruz aslında. Okuyoruz, anlıyoruz, çalışıyoruz hatta bazen anlatıyoruz. Ne yazık ki bütün çocuklar aynı şansa sahip olamayabiliyor. Çeşitli nedenlerden ötürü küçük yaştan itibaren çalıştırılan çocuklar var. O çocuklar aslında daha az görülüyor, bazen görmezden geliniyorlar. En büyük emekçiler de benim gözümde onlar.

Tabii ki duruma daha güzel bir yerden de yaklaşabiliriz. İnsan aslında bir noktada kendisi için üretir, emek verir ve “işe yarar” hissetmek bizim için oldukça önemlidir. Bu duruma da bencillik gibi bir noktadan değil de yaşadığımız süreyi güzel anlarla, çabalarla doldurma ihtiyacı olarak adlandırabiliriz.

Yine bahsettiğim umut etme kavramı da “işe yarar” hissetme ihtiyacını besler. Umut ettikçe dünya güzelleşir, anlattıkça ve anlamaya çalıştıkça tahmin edeceğimizden çok daha iyi sonuçlara ulaşılır. Dayanışma güzeldir. 1886’da toplanan işçilerin bizi bugün bu konuyu düşünmeye itmesi de zamana rağmen hâlâ onlarla olduğumuzun göstergesi. Emek veren, düşünen, ses çıkaran herkesin 1 Mayıs Dünya İşçi ve Emekçiler Günü kutlu olsun!

Referanslar

Özen, G. Ç. (2016). Kapalı toplumsal yapı: kast sistemi üzerinden tabakalaşma. Aydın İnsan ve Toplum Dergisi2(3), 59-65.

Daha Fazla Göster

Benzer Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu