Psikoloji

ÖLENLE YAŞAMAK

Yas; üç harfli, telaffuzu kolay, yaşaması zor kelime. Zamanla azalması altıncı ayda bitmesi beklenen üzerine çok konuşulan ve çok susulan kelime…

Yas, psikoloji literatürüne göre kaybın ardından yaşanan doğal bir tepkidir. Yas üzerine yazılmış birçok kitap, makale, şiir, öykü vardır. Söylenmiş onlarca söz, etrafta yas tutan binlerce insan olmasına rağmen yas başa gelmeden anlaşılacak ve öğrenilip gerektiği gibi davranılabilecek bir kavram değildir. Worden’a göre normal yas süreci dört bölümde incelenir:

  1. Kişi kaybını kabullenir. Sevdiği artık ölmüştür ve geri dönmesi, yeni hatıralar biriktirmeleri mümkün değildir. Bunu kendine itiraf eden kişi ne kadar bu durumun gerçekliğinden emin olsa da duygusal olarak bunu kabullenebilmesi çok da kolay değildir.
  • Kişinin kaybının ardından yaşadığı acıyı -ki bu acı fiziksel ve duygusal olmak üzere iki boyutta yaşanabilir- ve bu acıyla yaşayacağını kabullenmesi de yasın önemli bir parçasıdır. Bireyin acısını bastırması ya da çevreden böyle bir baskı gelmesi yasın süresini uzatabilir. Uzayan yasla birlikte süreç normal seyrinde ilerleyemez ve kişide olumsuz fiziksel ve zihinsel belirtiler ortaya çıkabilir. 
  • Ölen kişi artık yoktur ve birey bunu kabullenip onsuz bir çevreye adapte olmalıdır.
    Kişi, kaybının ardından çok yoğun bir acı hissederek onsuz yaşayacağını fark edip kabullense de onsuz bir çevrede yaşamın devam edeceğini başlangıçta tam olarak anlayamayabilir. Birey artık sevdiğini kaybetmiş halde onsuz bir benlik inşa etmesi gerekmektedir. Artık anne, evlat, sevgili, eş, arkadaş değildir. ”Ben kimim ve bu kimlikle ne yapacağım?” sorusu ortaya çıkar. Artık her şey değişmiştir; evdeki kişi sayısı, roller, finansal durum… Artık yeni planlar yapılmalı belki yeni beceriler edinilmelidir. Bu acılı farkındalık bireyin bundan sonraki yaşamında belirleyici olacaktır. Birey ya yaşamındaki değişiklikleri kabul edecek ve buna adapte olacaktır ya da çözemediği bir ikilemle yaşamaya mahkum olacaktır.
  • Yasın en zorlu görevlerinden biri de kişinin kaybıyla olan ilişkisini düzenlemesidir. Yas tutan kişi kaybının ardından onunla ilgili anılarla yaşamaya devam edecektir. Bu anıları hayatında nereye koyacağına ve nasıl baş edeceğine kendisi karar verecektir.
    Kişi, yaşamını sürdürürken içinde büyüttüğü yasın yaşamını engellememesi gerekmektedir. Yaşama ölen sevdiğinin hatıralarıyla devam etmek yasın 4. ve son aşamasıdır.

Yukarıda görüldüğü gibi yas yalnızca kişinin bir köşede kaybını anıp acı çektiği pasif bir süreç değildir. İçinde acıyı, gözyaşını, şaşkınlığı, kabullenişi, inkarı, birçok bilişsel ve duygusal süreci içeren aktif bir süreçtir. Yas, ”ölenle ölünmez” sözünün idrak edildiği, bu acıyla nasıl yaşanacağının öğrenildiği, yaralayıcı bir mücadele içerirken aynı zamanda büyütücü bir süreçtir. Yas, parmak izi gibi ve biriciktir. Yapılan binlerce araştırmadan, yazılan binlerce makaleden yola çıkılıp net ifadeler kullanılamayacak kadar hassas, doğal ve kişiye özeldir. Her insanın yaşantısının, anılarının, sevgisinin, öfkesinin birbirinden ayrı olması gibi yasını yaşayışı, kabullenişi ve inkar edişi de birbirinden çok farklıdır. Yapılan araştırmalar ise kişileri anlama noktasında değerli ipuçlarıdır.

Yas, temelde her insan için aynı sonucu doğurur: Ölüm gerçeği netleşir. Ölüm vardır ve sonunda kişinin hayatına da uğramıştır. Hiç gelmeyecek zannedilen ölüm belki gencecik bir bedende belki dünyalar güzeli bir kız çocuğunda belki dağ gibi bir babada karşılık buluvermiştir. Belki çok huzurlu belki çok mücadeleli ve sancılı bir eve uğramıştır. Kişi sevdiğinin kaybıyla yüzleşirken kendi faniliğiyle de yüzleşmiştir. Ölümlü dünyada payına bir yas düşmüştür. Bu durum karşısında ne yapacağı da tamamıyla kişinin kararına kalmıştır.  Yasla ne yapılacağına dair teoriler, tavsiyeler, kültürel özellikler ne kadar değişiklik gösterse de değişmeyen tek bir gerçek vardır: Ölüm gerçeği. Kişinin yaşamı kucaklaması ve hiç ayrılmayacağını zannetmesi gibi ölüm de kişiyi kucaklamıştır ve gerçekleri önüne sermiştir. Kişi yasla birlikte ölüm gerçeğiyle de yaşamaya başlar. Ölümü kabullenip yaşamına ölme payı bırakarak mı devam edecek yoksa inkar edip ölümü tozlu raflara mı kaldıracak bu da kişinin kararına kalmıştır. Sevdiğiyle birlikte belki kendi ölümünün de yasını tutar insan. Kendi ölüm stresi sarar belki de bedenini.

Ölüm ve yasla karşılaşan insanların temelde iki seçeneği vardır: kabul etmek ya da inkar etmek… Eğer kaybı olan kişi bir erkekse tek seçeneği vardır: Dik durmak ve gözyaşı dökmemek. Kadınlara ise daha toleranslı davranılır. Kadının ağlama hakkı vardır ama anneyse çocuklarını korkutmamalıdır. Toplumun yasla ilgili oldukça fazla fikri ve beklentisi vardır. Yas ne kadar biricik olsa da yaşayış şeklini toplum belirlemek ister. Kişilerin yeterince acılı bir yas süreci geçirip geçirmediğini her an takip ederler. Geçen ay kocasını kaybetmiş bir kadının kahkahalar attığını görmek çok kabul edilebilir değildir. Bununla birlikte bir davette geçen ay ölen kocasını sürekli anarak ortamın huzurunu da kaçırmamalıdır. Yas tutan kişi yas tutmayan diğer insanlara da duyarlı olmalıdır. Acısını yaşadığını göstermeli ancak bu acıyı yaşarken de aşırıya kaçmamalıdır. Yas kişiye özelse bile yaşarken toplumun fikrini almalıdır. Bunca toplumsal kabulün içinde bir de kişiye psikolojik olarak en doğru şekilde yas yaşaması gerektiğinin sorumluluğu yüklenir. İnkar etmemeli her an yüzleşmeye hazır olmalıdır. Sağlıklı bir psikoloji için gerektiği yerde ağlamalı, sevdiğini anmalı, acıyı her neredeyse o an yaşamalıdır. Tüm bu bilgiler ışığında, yasın biricikliğine ve son derece doğal bir süreç olduğu gerçeğine dönüp bir baktığımızda büyük bir tutarsızlıkla karşılaşırız.

İnsan nasıl ölüme hazırlıksız yakalanıyorsa yakınları da ölenlerin kaybının acısına hazırlıksız yakalanır. Düne kadar adını duymaktan bile hoşlanmadığımız, hiçbir tecrübemizin olmadığı yas bugün tüm acısıyla, sancısıyla ve kocaman gerçekliğiyle karşımızdadır. İnkar etmek, kabul etmek, kimin yanında ne tepki vereceğimize karar vermek de bizim kararımızdır. Kabullenişle gelen şifa yine biz sorumluluk aldığımızda gelecektir. Acıyla yüzleşmek, anıları yad etmek, yakınlardan destek almak ya da o gün için acıyı rafa kaldırmak ve daha niceleri yalnızca yasın sahibinin karar verebileceği seçeneklerdir.

Sorulabilecek soru bellidir ”Şifam için hangi seçeneklere ihtiyacım var ve ben bu acıyla nasıl yaşayabilirim?” ve cevap da yalnızca yasın sahibindedir.

KAYNAK:

Worden, J. W. (2009). Grief counseling & grief therapy: A handbook for the mental health practitioner (4th ed.). Routledge.

Daha Fazla Göster

Benzer Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu