Bilimİnsan HaklarıPsikolojiSağlık

Sessizlikten Seslenmeye: İşitme Engelli, Sağır ve CODA

Bazen görünmeyenin ardında yankılanan bir dünya vardır; kelimeler, anlamlarını sadece onları doğru duyanlara fısıldar. Kendi iç yolculuklarını sessizliğin derinliklerinde tamamlayan bireyler, çoğu zaman görünmeyen bir gerçeği taşır. Her dil, insanın var olma biçimidir. O dilin izinde yürümek, sadece anlamak değil, onun bir parçası olmak; farklılıkları eleştirmek değil, ortak insanlığımızı görmektir.

Canan Hocam, merhaba.

3 Aralık Dünya Engelliler Günü vesilesiyle işitme engelli, sağır ve CODA bireylerini daha derinlemesine anlayabilmek amacıyla gerçekleştireceğimiz röportajı kabul ettiğiniz için IPSYSO Blog Ekibi adına size teşekkür ederim.

Röportajımıza başlamadan önce, sizi daha yakından tanıyabilmemiz için biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

Merhaba, ben Canan ÜNLÜSOY.

1980 Samsun doğumluyum.

İlkokul, ortaokul, lise, üniversite ve yüksek lisans eğitimimi Samsun’da tamamladım.

Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Tarih Bölümü’nden mezun oldum. Evli ve iki kız çocuğu annesiyim. Türk İşaret Dili ile 2019 yılında tanıştım ve sonrasında eğitimini alarak tercüman oldum.

Atakum Gençlik Merkezi’nde tüm gençlere, 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi seçmeli İşaret Dili dersinde Tıp Fakültesi öğrencilerine, Adnan Kahveci Okulu ilköğretim öğrencilerine ve Nar Taneleri Özel Kreşi’nde minik ellere Türk İşaret Dili dersleri vermekteyim.

Soru: İşitme engelliliği olarak ifade ettiğimiz işitme engelliliği, sağır ve CODA terimleri arasındaki farklar nelerdir ve bu terimlerin günlük kullanımdaki anlamları nasıl değişebilir?

Cevap: Bir günde dünyaya kaç can geliyor veya bu canların kaçı sağlıklı kaçı engelli ya da sonrasında engelli oluyor. Her geçen zaman diliminde farklılıklar gösteren sayısal veriler…

Asıl önemli olan dünyaya gelen bu canlıların  ruhsal ve bedensel olarak ne kadar sağlıklı kalabildiği. Günümüzde sağlıklı bireylerin dahi zorluk çektiği yaşamda bedensel, zihinsel, görme ve işitme engeli olan bireyler nasıl kendine yaşama alanı oluşturabiliyor?

Toplum içinde zamanla kavramsal değişimler yaşansa da duyamayan konuşamayan bireylere “işitme engelli” diyoruz. Kulakların işlevini yerine getirememesi bununla beraber konuşma yetisinin gelişmemesi durumudur. Toplum içinde “sağır” tabiri genelde aşağılama, hor görme, iğneleme gibi durumlarda kullanılmakta fakat doğuştan hiç duymayan kişiler kendilerine “sağır” denmesini tercih etmektedir.

Sağır ve işitme engelli kelimeleri arasında farklılıklar vardır.

Sağır, doğuştan hiç duymayan temel iletişim aracı olarak işaret dilini kullanan kendine has farklı bir kültürü olan kişileri ifade eder.

İşitme engelli ise biraz da olsa duyabilen ya da işitme yetisini sonradan kaybetmiş kişileri ifade eder.

Bir de CODA (Child Of Deaf Adult) dediğimiz bir tabir vardır. CODA sağır anne babanın konuşabilen çocuklarına verilen İngilizce’deki “Child of deaf adult.” cümlesinin baş harflerinin alınmasıyla oluşturulan bir isimdir.

CODA büyüme çağında iki dilli büyür. Hem işaret dili hem de konuşma dilini çok iyi kullanması sebebiyle iki kültür arasında köprü görevi çok.

Soru: İşitme engelli biriyle iletişim kurarken nelere dikkat edilmesi gerekiyor?

Cevap: İletişim açısından konuşan toplumla karşı karşıya kalan sağır ve işitme engelli bireyler kendilerini ifade etmekte bir hayli zorlanırlar. İşaret dilini hiç bilmesek dahi beden dili, mimikler, dudak hareketlerine çok dikkat etmeliyiz. Zira işitme engelli toplumda bahsettiğimiz bu üç unsur iletişimin %85’ini teşkil etmektedir.

Soru: İşitme engelli bireylerin kültürel kimlikleri ve yaşam tarzları hakkında ne bilmemiz gerekiyor ve bu konuda toplumda nasıl daha geniş bir farkındalık yaratılabilir?

Cevap: İşitme engelli ve sağır bireyler hayata çok pozitif yaklaşan sohbet etmeyi, güzel sofralarda ağırlanmayı seven hayatın akışına uyum sağlayan neşeli insanlardır. Tek engelleri konuşan toplum içinde anlaşılmamaktır.

Soru: İşitme engelli bireylerin toplumda karşılaştığı yaygın yanlış anlamalar nelerdir ve bu yanlış anlamaların düzeltilmesi için neler yapılabilir?

Cevap: Geçmişte olduğu gibi günümüzde de hâlâ sağır topluma acıyarak bakılmaktadır. Onlar bu durumdan bir hayli rahatsız olmaktadır. Dolayısıyla günümüze ayak uydurmaya çalışan sürekli kendini geliştirip yenilik peşinde koşabilen insanlardır. Geçmişte toplumda yer edinemeyen toplumdan dışlanan sığır kesim, günümüzde oluşturulan farkındalık ve bilinç ile hem toplumda hem de iş hayatında yerini sağlamlaştırmaya devam etmektedir.

Soru: İşitme engelli bireylerin iş ve sosyal ilişkilerde daha etkin bir şekilde yer alabilmeleri için hangi destek ve kaynaklar sağlanabilir?

Cevap: Zihinsel ve bedensel hiçbir engeli olmayan bu kişiler iş hayatında da diğer engellilik durumlarına göre daha avantajlıdır. Hem kamu kurum ve kuruluşlarında hem de özel sektörde uygun koşullarda sağlıklı bireyler gibi verimli çalışabilmektedirler.

Tabii ki hâlâ yeterli seviyede değildir. Eğitim konusunda bir hayli geri kaldığımız bir gerçektir. Genelde eğitimlerini zorlama ile lisede bitirmek zorunda kalan sığır ve işitme engelli bireyler üniversite sıralarına zor adım atabilmektedirler. Eğitim açısından daha çok spor ve görsel sanatlar alanında kendilerine yer bulabilmektedirler.

Soru: İşitme engelli bireylerin toplumda görünürlüğünü ve temsiliyetini artırmak için hangi medya kampanyaları ve etkinlikler düzenlenebilir?

Cevap: Son yıllarda teknolojinin gelişmesi, çıkarılan engelli yasaları, TV programları, sinema filmleri ile daha göz önüne gelmiş, ilgi odağı olmuşlardır ve kabul görmüşlerdir. Fikirlerini, isteklerini, haklarını daha rahat anlatabilen bireyler hâline gelmişlerdir. Bu oldukça mutluluk verici.

Soru: İşitme engelli bireylerin acil durum ve afet durumlarında daha etkin bir şekilde bilgilendirilmesi ve desteklenmesi için hangi hazırlıklar yapılabilir?

Cevap: İletişimin, anlaşılmanın çok önemli olduğu yerlerde tercüman istemenin en doğal hakları olduğunun farkında olmaları bu alandaki boşluğu da gözler önüne sermektedir. Afet gibi acil durumlarda, hastanelerde bilgisayar ortamlı yardım alanlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu gibi çalışmalar ve projeler de yapılmaktadır. Aslında işin özü toplumda işaret dilini yaygınlaştırmaktır, bu sağır toplum için çok önemlidir.

Soru: İşaret dili ülkeden ülkeye hatta şehirden şehire değişiyor bunun sebebi nedir? Sizce şehirden şehire değişmesinin Türkçe’deki gibi yöresel farklarla ilgisi var mıdır?

Cevap: Toplumdaki genel kanı işaret dilinin evrensel olduğu yönündedir. Kültürlerin ve dillerin bu kadar farklılık gösterdiği dünyada tek bir işaret dilinin varlığını düşünmek olmaz. Dünyada tek bir işaret dili olmadığı gibi Türk İşaret Dili de yöreden yöreye farklılık gösterebilmektedir. Bir dil olarak grameri, cümle yapısı olması bakımından resimleşmiş kabul görmüş bir Türk İşaret Dilimiz vardır fakat konuşma dili olan Türkçe gibi ağızları olduğunu da söyleyebiliriz. Bu farklılık da bizim kültürümüzün çeşitliliğinden kaynaklanmaktadır. Günümüzde akıllı telefonların, sosyal platformların çeşitliliği ile etkileşim artmıştır. Yabancı işaret dilleriyle dahi etkileşim bir hayli fazladır ve Türk İşaret Dili’ne girmiş işaretler vardır. Bu durum hem avantaj hem dezavantaj olabilmektedir.

Soru: İşitme engelli bireylerin toplumda karşılaştığı en büyük iletişim engelleri nelerdir ve bu engelleri aşmak için neler yapılabilir?

Cevap: Genel iletişim aracı olarak işaret dili kullanabilen konuşabilen kişiler küçük yaştan itibaren işaret dilini öğrenmeli ve sağır toplumla bol bol iletişim kurmalıdır.

Biz konuşan toplum olarak elimizden geldiğince engelleri kaldırmalıyız. Doğuştan sağır kişiler de küçük yaştan itibaren dudak okuma, sesleri çıkarabilme, ses şiddetini ayarlayabilme gibi eğitimlerle konuşan topluma adapte olmalıdır. Ortak paydada buluşularak engellilik durumu ortadan kaldırılabilir. “Hepimiz bir engelli adayıyız.” Sözü ile kendimize yol çizmeli, engelli bireylere bu şekilde yaklaşmalıyız.

Duyamamak, konuşamamak kısacası engellilik bir kusur değildir. Kusur, yapabilecekken ellerimizle konuşmamaktır. Ortak dilimiz olan sevgi ve anlayış ile aşılamayacak engel yoktur.

Soru: İşitme engelli bireylerin teknolojik gelişmelere erişiminde karşılaştıkları zorluklar nelerdir ve bu zorlukların üstesinden gelmek için hangi çözümler önerilebilir?

Cevap: Sonradan işitme yetisini kaybeden kişiler kulak içi ses yükseltici kullanabilirler. Bu cihazı kullananlar genelde yaşın ilerlemesiyle işitme yetisini kaybedenler ya da iş kazası dolayısıyla veya hastalığa bağlı işitme kaybı yaşayanlardır.

Bunun yanında bir de koklear implantlar (biyonik kulak) dediğimiz cihazlar vardır ki bu cihazlar cerrahi müdahale ile takılır. Kulak arkasına açılan bir kesikle ciddi bir ameliyatla takılır. Cihaz kulak görevi görerek kulağın bütün bölümlerinin işlevini görebilecek bir yapıdadır. Bu kulak (biyonik kulak) dışarıdan gelen sesleri algılar anlamlandırır ve beyne iletir. Ancak bu kulağı kullananlar bizim duyduğumuz kadar sağlıklı duyamazlar. Kulağa uyum süreci de bir hali zordur. Kulak takıldıktan sonra en az bir yıl uyum süreci vardır. Kulağa alışmak, sinyalleri yorumlamak ve öğrenmek zaman ve eğitim gerektirir. Sonrasında duymaya başlayan kişi konuşmaya da başlar fakat sesleri tam anlamı ile net çıkaramaz. Türkçeyi net, anlaşılır konuşamaz. Tabii ki istisnalar vardır fakat genel itibarıyla dilin yapısı ve çıkarılan sesler farklılık gösterir. Bu uyum sağlama sürecinde baş dönmesi, mide bulantısı, denge sorunları gibi fiziksel rahatsızlıklar da görülebilir. Alışma ve eğitim süresince zamanla kişinin de gayretiyle daha iyi duruma gelmektedir.

Daha Fazla Göster

Benzer Yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu