Dünün Davası Üzerinden Adalet Algısına Bir Bakış: Johnny Depp ve Amber Heard Davası-2

Bir önceki yazıda şiddet üzerinden şekillenen bir itibar davasında neler konuşulduğu ve neler olduğundan biraz söz edilmişti. Bu yazıda ise bunlardan yola çıkarak adaletle ilgili algılarımıza biraz daha derinlemesine bakıyor olacağız.
Adaletle ilgili konularda, özellikle davalarda “taraf”lar vardır. İnsan olmanın doğasında olan, zihinsel süreçlerin işlemesine büyük katkılar sağlayan kategorileştirme güdümüz, genelde bizi taraflardan birini tutmaya ve desteklemeye yöneltir. Çoğumuzun bildiği üzere bu kategoriler cinsiyet, ırk, kültür, coğrafya ya da herhangi bir ülkü uğruna bir araya gelmiş insanların oluşturduğu bir topluluk bazında oluşabilir. Depp ve Heard davasını ele alacak olursak tarafların oluşmasında bu iki ünlüden birinin hayran kitlesine dâhil olmak, kadın olmak, şiddet karşıtı olmak, çift olmak, geleneksel ya da modern kadın-erkek ilişkileri söylemleriyle yetiştirilmek/hayatını sürdürmek gibi birçok kategorinin etkisinden söz edilebilir. Nitekim önceki yazıda da belirtildiği üzere Heard’ün kullandığı feminizm, MeToo hareketi ve kadına şiddet söylemleri sorgusuz sualsiz bir şekilde Depp’in suçlanmasına yetmişti. Bu kitlenin, Depp’in aksini kanıtladığı durumda onu savunanları da derhal aforoz edip kadına şiddet gösteren birini geleneksel bir şekilde aklama suçuyla yaftaladıkları görüldü. Yani olayı kadınlara şiddet perspektifinin kabulüyle nötr ve adil bir şekilde değerlendirmek yerine bizzat kadına şiddet perspektifiyle ve kabulleriyle değerlendirdiler. Diğer yandan bakacak olursak da Depp’i savunanların, davada ortaya konan toksik maskülinite söylemleriyle ilgili yorum yapmaktan kaçınarak sürekli Heard’ün gaflarıyla ilgilendikleri görüldü. Kısaca birçok yerde olduğu gibi bu dava örneğinde de insanlar “A kişisi X konusunda haklı fakat Y konusunda yaptıklarını çok yanlış buluyorum, B kişisi de her ne kadar Z konusunda haksız da olsa V konusunda hakkını yememeliyiz.” gibi bir yaklaşımdan oldukça uzaktı.

Sebepleri ne olursa olsun oluşan taraflar ve kör bir şekilde tarafçılık, insanların sürekli savunma ve saldırı arasında mekik dokumasına, halk arasında ayrışmaya ve zaman zaman da davanın kendisinden daha büyük bir çatışma davasının oluşumuna sebebiyet verebiliyor. Enerji, zaman ve tahammül kaybına yol açan, davanın niteliğine ve değişkenlerine bağlı olarak koca bir toplumu ve ülkeyi bile birbirine düşürebilme tehlikesine sahip olan bu tarafçılık, hatta deyim yerindeyse kavmiyetçilik; algı, tutum ve davranışların daha bilinç düzeyinde ve hakkaniyetle düzenlenmesiyle düzelme gösterebilir. Bunların düzelmesi için de birtakım durumları incelemek gerekir. Örneğin genelde tarafların savundukları konuyla ilgili tek bir kanaldan (X hesapları, TV kanalları, konunun taraflı uzmanları vb.) beslendikleri ve karşı tarafla birbirlerine sık sık “Araştırmıyorsunuz!” dedikleri, fakat savunma olarak da araştırdıklarını iddia edip yalnızca kendi görüşlerini savunan “çeşitli kaynaklar”dan okumalar, dinlemeler yaptıkları görülür. Bunun ne denli ciddi bir problem olduğunu söylemlerin ve maruziyetin insanlar üzerindeki gücünden anlayabiliriz. Fert veya toplum, tek bir söyleme, tek bir kurguya, tek bir gerçekliğe ne kadar maruz kalırsa bu duyduklarını doğru olarak kabul etmesi çok daha olasıdır. Hatta yeni gelen herhangi bir bilgiden bile daha inandırıcıdır sürekli tekrarlanan bilgi (Hassan & Barber, 2021). Bunun yol açtığı bir diğer problem ise şüphesiz karşı tarafın şeytanileştirilmesi ve bazı durumlarda algı boyutunda insanlıktan çıkarılmasıdır. İngilizcede “dehumanization” (insanlıktan çıkarma) adıyla yer alan bu kavram, birey veya toplum bazında diğer insanlara daha düşük derecelerin atfedildiği, zaman zaman hayvanileştirilse de bunun kesin şart olmadığı, bu insanların iç gruptan ayrıştırıldığı durumlara verilen isimdir ve değerler, cinsiyet, ırk gibi birçok sebeple oluşabilir (Haslam, 2006). Bu tür durumlarda genelde karşıt görüşten insanlardan bazılarının karşıt olmayan açıklamaları da mevcut gruptaki insanların kabarmasına ve “Bakın, şu kişi bile bizim doğru olduğumuzu söylüyor.” gibi bir gurura sürükler ve “şu kişi”yi de biraz olsun insan yerine koymaya sebebiyet verebilir.
Tüm bunlardan yola çıkarak söylenebilecek şey, insanların adalet konusunda, doğru-yanlış, haklı-haksız, iyi-kötü davasında taraflı bir seçicilik içinde olduğu gerçeğidir ve bu seçicilik, patolojik boyutlara ulaşıp insanlara ve insanlığa ciddi zararlar verebilir; hatta açık konuşmak gerekirse zarar veriyor. İlk yazının başında ifade edildiği üzere, insanlar yargılarını genel kabulleri, diğer insanların bir konu hakkında neler söylediği veya objektif değerlendirme aracılığıyla oluşturur ve en düşük sıklıkta karşılaşılan da maalesef sonuncusudur. Bunu biraz daha somut bir biçimde görmek için de Depp ve Heard davası üzerinden, basitçe, çok derinlemesine girmeden, en kaba hâliyle su üzerinde görünen kısmıyla bu ve bir önceki yazımda örneklemek istedim. Temennim, hayatla ilgili kaidelerimizi oluşturup eleştirel düşünmeye sırf moda ve bizi iyi bir insan gibi gösteriyor diye değil, hakikaten iyi insan olmamıza hizmet edecek şekilde başvurmamız ve hangi tarafta bulunursak bulunalım tarafçılık tarafında asla bulunmamamızdır.
Kaynakça
Diler, Ö. S. (2022, Mayıs 24). Johnny Depp – Amber Heard davasında sona yaklaşıldı. Beyazperde. https://www.beyazperde.com/haberler/filmler/haberler-102122/
Fagreia. (t.y.). Conflict and Argument Illustration vector image. VectorStock. https://www.vectorstock.com/royalty-free-vector/conflict-and-argument-illustration-vector-37606137
Haslam, N. (2006). Dehumanization: An integrative review. Personality and Social Psychology
Review, 10(3), 252–264. https://doi.org/10.1207/s15327957pspr1003_4
Hassan, A., & Barber, S. J. (2021). The effects of repetition frequency on the illusory truth
effect. Cognitive Research Principles and Implications, 6(1). https://doi.org/10.1186/s41235-021-00301-5