
Yapay zekâ, son hâliyle birçok soruyu da beraberinde getirdi. İşimizi elimizden alacak mı? Gelecekte bize ihtiyaç kalacak mı? Yapay zekâyı doğru şekilde kullanabiliyor muyuz? gibi çeşitlendirilebilecek, cevaplarını yaşamadan göremeyeceğimiz sorular.
Bir noktada aslında yapay zekânın son hâli, çocukluğumuzda hayalini kurduğumuz bir şeydi. Bunun en büyük sebebi, ödev yapabiliyor olması. Günümüzdeki çocuklar için bakacak olursak, sosyal ağın çocukları bağımlı hâle getirdiğini düşününce, yapay zekâyla bir arkadaş gibi sohbet ederek sosyalleşebiliyor olmaları onlar için süper bir şey olmalı. Tabii onların bakışıyla harika olsa da bu konuda doğabilecek sonuçlar pek de iç açıcı değil. Yapay zekânın etkilerini pek çok açıdan incelemek mümkün.
Yapay zekâ da bu hâliyle var olmadı elbette. Dünya zaman içinde her açıdan dönüşüyor, dönüştürüyoruz. Zamanında yapay zekâyla konuşabiliyor olmak bizler için bir ihtimal dâhilinde olsa da şahsen ben bu kadar kısa sürede gerçekleşebileceğini düşünmüyordum. Yine de bu duruma kısa sürede uyum sağlamama engel olmadı. Yapay zekâyla ben de konuşuyor, ödevlerimi yaparken yardım alıyorum. Hatta bana bilgileri doğru şekilde versin diye onunla bir robotmuş gibi değil de sevdiğim bir arkadaşımmış gibi konuşuyorum. Bunu yapan tek kişi de değilim üstelik; çevremde yapay zekâdan doğru bilgileri alabilsin diye onunla güzel güzel konuşan çok arkadaşım var. Bu noktada “samimiyet” kavramı önemini yitiriyor ve bu da bize gösteriyor ki artık biz onun kabının şeklini alıyoruz.

Yapay zekâ ödevlerimize yardımcı oluyor, bize dost oluyor; bunları olumlu sonuçları olarak görenler var. Fakat bizim önümüze sunulmadan önce hiçbirimiz bu konuda herhangi bir bilgi veya eğitim almadık. Bana kalırsa, şu anda bu bilinçsizliğin sonuçlarını da yaşıyoruz. Yapay zekâyı beklentileri doğrultusunda eğittikten sonra sevgili olanlar, bir noktada onun yönlendirmelerini yanlış algılayıp intihar eden gençler gibi çeşitli örnekleri de haberlerde okumak mümkün.
Bu durumların engellenmesi için yapılan herhangi bir bilinçlendirme çalışması yok maalesef. Kişilerin kendisinin araştırıp öğrenmesi gerekiyor. Birçok kişi de yapay zekânın “her şeyi” bildiğini düşünerek buna gerek görmüyor. Böylelikle, gün geçtikçe daha da yapay zekâya bağımlı hâle geliyor, etkilerini görmezden gelmeyi seçiyoruz. Teknolojiyi etkili kullanmak ve kendimizi geliştirmekten de öte, sadece kişisel ihtiyaçlarını gerçekleştirip yapay zekâyla konuşan bir kitle oluşuyor. Sonuçlardan korkan bazı mühendisler bu durumun bir parçası olmamak için yaşamlarına son veriyor veya dünyanın en iyi şirketlerinde çalışıyor olmalarına rağmen istifa edip tepkilerini ortaya koyuyorlar.
Bu konuda ne yapmamız gerekiyor? Bu sorunun net cevabını ben veremem belki ama “umut her zaman vardır” mottosuyla olumlu düşünebilmek adına bazı görüşlerimi paylaşmak isterim. Yapay zekânın yapamayacağı ve en azından şu an için yok edemeyeceği bazı şeyler var.
Bunlardan ilk aklıma gelen “sanat” açıkçası. Yapay zekâ, hissederek, acı çekerek veya huzurla dolmuş bir ressam gibi sanatını ortaya koyamaz. Müzik yapacak olsa bile arkasına bir hikâye koyup onu anlamlı hâle getiremez. Gözlemlediklerini bir insan gibi biriktirerek roman veya şiir yazamaz. Yaşayamaz ve dolayısıyla ölemez. Ölmediği de aslında yaşamadığının bir kanıtı. Ölmek, yaşamı tamamlayan en önemli parçalardan biridir. Ağlayamaz, ağız dolusu kahkaha atamaz ve bilgilere sahip olduğu için şaşıramaz. Onu eğiten bizleriz. Yani ona izin verdiğimiz kadar var olabilir, en azından şimdilik.
Bu örnekler hâlâ elimizde ve bence bize “beşerî” özelliklerimize sımsıkı tutunmamız gerektiğini gösteriyor. Dünyada nüfus bu denli artarken, insana neredeyse hiç ihtiyaç duyulmayacak bir dünya yaratmak ve bunu bilinçsizce bizim önümüze koymak… Niye, bilmiyorum. Belki bu pencereden bakınca dünyaya parlak bakmak çok da mümkün değil ama dünyalarımızı değiştirmeye çalışıp yeni pencereler açarak yaşamak her zaman mümkün. Belki yapay zekâyı hayatımızdan tamamen çıkartamayız ama “etik” çerçeveler içinde nasıl kullanmamız gerektiğini öğrenebiliriz. Onun biz olmadan var olamayacağını fark ederek bakış açımızı değiştirebiliriz. Bilmek önemlidir ama hissetmek hayatın bir parçasıdır. Dolayısıyla, duygularımızı yitirmediğimiz sürece ondan önde olduğumuzu fark ederek yaşarsak, “her şey” olmasa da belki “bir şeyler” değişebilir.
Kaynakça:
AiRecents. (n.d.). Illustration of a robot and a human playing chess. Pinterest.