Kadın Hakları

Kadın kadındır, çiçek…

Erkekler ve kadınlar gerçekten de birbirini tamamlar mı? Kadınların sezgileri daha mı güçlüdür? “Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır.” sözünü hayatınızda kaç kez duydunuz? Kadınlar daha mı temizdir? Peki, yuvayı dişi kuş mu yapar? Her kadın anne midir? Daha da önemlisi, bu ifadeler size ne kadar pozitif, sıcak ya da iyi hissettirdi? Gelin, bu ifadelerin altında aslında neler olduğuna biraz birlikte bakalım.

Cinsiyetçilik denildiğinde hepimizin aklında bir şeyler canlanıyor olsa gerek. Bazılarımız bir cinsiyete karşı olumsuz duygular beslemekten, bazılarımız toplumsal cinsiyet stereotiplerinden, bazılarımız ise değerler ve ahlak üzerine açıklamalardan bahsedecek belki de. Hepsi de parça parça doğru aslında, ama bir de araştırmalar ne söylüyor ona göz atalım.

Glicke ve Fischke (1996) tarafından öne sürülen “Çelişik Duygulu Cinsiyetçilik” alanın hala en çok kabul gören teorilerinden biridir. Teori, cinsiyetçiliği sadece negatif tutum ve kalıp yargılarla değerlendirmenin yanıltıcı olabileceğini, cinsiyetçiliğe pozitif tutum ve kalıp yargıların da bir o kadar eşlik edebileceğini söyler. Bu sebeple cinsiyetçiliği iki çerçevede değerlendirebiliriz: düşmanca cinsiyetçilik ve korumacı cinsiyetçilik.

Düşmanca cinsiyetçilik aslında toplumca daha fazla farkında olduğumuz, kadına karşı aşağılama, onu erkekten aşağı ve yetersiz görmeye dayanan, sosyal, ekonomik, politik alanlarda erkek egemenliğini savunan bir cinsiyetçilik anlayışıdır. Doğrudan ve direkt olduğu için fark edilmesi daha kolaydır. Öte yandan korumacı cinsiyetçilikte kadınlar sevilmeye ve korunmaya muhtaç, saf görülür. Bu sebeple daha olumlu tonlamalarda sergilenir. Her ne kadar bu pozitif ifadeler kadınların lehine gözükse de temelinde kadınların yetersiz olduğu inancını barındırır. Diyeceğim o ki düşmanca ya da korumacı, cinsiyetçiliğin iki formu da toplumsal cinsiyet eşitliğinin aleyhinedir. Bu iki cinsiyetçilik biçimi sadece ifade biçimlerinde birbirlerinden ayrılır. Düşmanca cinsiyetçilik, fark edilmesi kolay ve direkt bir formdayken; korumacı cinsiyetçiliğin formu daha sinsidir, bir başka deyişle örtüktür (Connelly & Heesacker, 2012).

Böyle anlatılınca akıllarda bazı soru işaretlerinin oluşması kaçınılmaz. Neyin korumacı cinsiyetçilik olduğu ve olmadığı konusunda araştırmacılar da hala kararsızlar. Biz yine de birkaç örnekle somutlaştıralım. Mesela, Titanik filmini ele alalım. Filmde kadınlara ve çocuklara feribota binerken öncelik tanınıyordu. Peki, nedenini hiç düşündünüz mü? Çocukların öncelikli oluşu birçoğumuzun aklına yatacaktır, çünkü onların kendilerini kurtarma potansiyelleri yetişkinlere kıyasla daha düşüktür. Peki, kadınlar için de mi aynısı geçerli? Titanik’te kadın ya da erkek olmanın yaşama tutunma açısından bir farkı olabilir miydi? Cevabın oldukça açık olduğunu varsayarak, daha günümüzden ve tartışmalı sayılabilecek bir örneğe geçiyorum. Size kapı tutmanın ya da ağır eşya taşımanın da korumacı cinsiyetçilik

örneği olduğunu söylesem? Ne yazık ki bu tip davranışların altında da kadına yönelik cinsiyetçi tutumlar yatıyor olabilir. Çünkü bu tip eylemler aslında kadının erkekten daha zayıf olduğu, erkeklerin yardımı olmadan o işi yapamayacağı kısacası yardıma muhtaç olduğu inancını barındırır. Yanlış anlaşılmasın, her kapı tutanı cinsiyetçi diye damgalayacak halimiz yok. Burada kriter, bu gibi davranışların kadına özel yapılıp yapılmadığı olabilir, yani eleştirilmeye ve

yorumlanmaya açık diyebiliriz. Tartışmaya daha kapalı bir örnek vermek gerekirse, geçmişte üzerine epey bir tartışma dönmüş, şimdiki “8 Mart”larının popüler sloganı “Kadınlar çiçektir(!)” deyimini ele alabiliriz. Kadınların güzel, kırılgan ve narin olduğu kalıp yargısının dile ne kadar yerleştiğini görmek adına çok önemli bir örnek olduğunu düşünüyorum. Bu gibi sözler “nezaketli olma, değerli görme, özelleştirme, koruma” gibi paravan kavramların arkasına saklanarak kadınların faydasınaymış gibi gözükse de, özünde barındırdığı “kadın stereotipi” mesajıyla kadınlara daha çok zarar vermektedir.

            Umarım “korumacı cinsiyetçilik” kavramını sizler için biraz dahi olsa somutlaştırabilmişimdir. Örnekleri erkekler aleyhine vermiş olmam kafa karıştırmasın. Kadınlar da cinsiyetçi tutum ve davranışlara sahip olabilir elbette, özellikle konu korumacı cinsiyetçilikse. Yani hiçbir grup bu tartışmada suçsuz diyemeyiz. Yine de unutmamalıyız ki kadınların bu tip inançları benimsemesinin sebebi aslında yüzyıllardır elde edemedikleri hak ve özgürlükleridir. Söylemesi her ne kadar üzücü olsa da kadınlar hayatın her alanında daha nice bariyerlerle karşılaşmaktadır. Ülkemizde sokakta yürümek bile hala kadınlar için cesaret gerektiren bir eylemdir. Kadınlar hala en modern ülkelerde bile erkeklerden daha az maaş almaktadır. Hala bir kadının bir erkekle aynı statüye sahip olabilmek için ondan çok daha fazla çalışması ve kendini kanıtlaması gerekmektedir. Hala bir kadının sözü erkeğinkinden daha az rağbet görmektedir. Kadınlar, bu gibi durumlarla baş edebilmek için bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde cinsiyetçiliğin örtülü formlarını benimsemek, modern zamanın şövalyelerine uyum sağlamak zorunda kalıyor olabilirler (Gul & Kupfe, 2019). En nihayetine erkeklere cinsiyet eşitliğini savunmak yani halihazırda onlara avantajlar ve ayrıcalıklar sunan bu sisteme karşı çıkmak çok da çekici gözükmüyor olabilir. Toplumdaki cinsiyet eşitliğinin sağlandığına, cinsiyet eşitliği sağlandığında kendi sahip olduğu hak ve özgürlüklerden vazgeçmesi gerektiğine inanıyor da olabilirler.  Sebep ne olursa olsun unutmamalıyız ki cinsiyet eşitliği herkesin omzundan önemli ölçüde yük kaldıracaktır ve tüm cinsiyet kimliklerine daha adil bir dünya sunacak, herkesi kucaklayacaktır. Bunu başarabilmek için cinsiyetçiliğin tüm formlarını tanıyabilmek kilit noktadır.

Cinsiyetçiliğin günümüzde şekil değiştirdiğini düşündüğümüzde, onu tanıyabilmek savaşabilmenin ilk adımıdır. Cinsiyetçiliği tanıyabilmek bizlere daha efektif çözümler sunacaktır. Düşmanca cinsiyetçiliğin direkt ve doğrudan ifadeleri, cinsiyetçiliğin diğer formlarını gölgede bırakıyor gibi gözükse de, örtülü cinsiyetçilik formlarının bu yolda bir o kadar önemli olduğunu unutmayın çünkü onlar da düşmanca cinsiyetçiliğin yordayıcısıdır ve toplumdaki cinsiyet statükosunu cinsiyetçiliğin düşmanca formları kadar beslemektedir. Ben demiyorum, araştırmalar diyor…

NOT: Yeri gelmişken söyleyeyim “kız matematiği” adıyla sosyal medyada karşımıza çıkan o içerikler de her ne kadar tatlı ve zararsız gözükse de birçok yönüyle korumacı cinsiyetçilik örneğidir. Kadınların, matematik gibi sayısal konulardan anlamadığı fikrini örtük bir dil ve sevimli bir müzik eşliğinde sunuyor olması kimseyi kandırmamalı.

Referanslar

Connelly, K., & Heesacker, M. (2012). Why is benevolent sexism appealing? Associations

with system justification and life satisfaction. Psychology of women Quarterly

36(4), 432-443.

Glick, P., & Fiske, S. T. (1996). The ambivalent sexism inventory: Differentiating hostile

and benevolent sexism. 70 (3), 491–512.

Gul, P., & Kupfer, T. R. (2019). Benevolent sexism and mate preferences: Why do women

prefer benevolent men despite recognizing that they can be undermining? Personality and Social Psychology Bulletin, 45(1), 146-161. https://doi.org/10.1177/0146167218781000

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu