Yazı Yazmak Bizi Nasıl Etkiler ya da Etkilemez

Yazı yazmanın insan psikolojisindeki etkisi kuşkusuz olumludur. Bilim insanları bunu pek çok çalışmayla defalarca kanıtlamıştır. Bir diğer deyişle, yazmak insan ruhuna iyi gelen bir eylemdir. Okumanın etkilerini yazmanın sonuçlarından görürüz. Bu eylemleri başarılı bir şekilde gerçekleştirmek için de dilimizi iyi bilmek gerekir. Dil, insanları birleştiren bir iletişim aracı olmasının yanında, iletişim kurabilmemiz için bizlere bir ihtiyaçtır.
Biraz geriye, çocukluğumuza gittiğimizde yazdığımız günlüklere dönecek olursak, ilk aşklarımızı ve arkadaşlıklarımızı anlattığımız o sayfalarda yazmanın bize ne kadar iyi geldiğini gözlemleyebiliriz. Bu sayfaları dönüp okuduğumuzda, kaydını tuttuğumuz o günleri tatlı bir gülümsemeyle anımsarız. Bu sebeple günlükler bizlere birer hatırlatma aracıdır; çocukluğumuza arkeolojik kazılar yapmamızı sağlar. Bu kazılarda her zaman en değerli şeylere ulaşamayız ama ulaştığımız her şey bizim için kıymetlidir. Günlükler yaşamımızın kısa romanlarıdır aslında.
Benim için yazmak, günlüklerden ibaret değil; kendimi bulduğum ve en iyi hâlimle anlattığıma inandığım bir iletişim şekli. Bunu çocukluğumdan itibaren bitirdiğim onlarca defterde, yazdığım ya da yazmaya çalıştığım hikâyelerde fark ediyorum. Küçükken yazı yazmayı sevdiğimi insanlara söylemeye çekinirdim. Büyüdükçe bu durumu yendim ama bunu söylemeye çekinen tek insan olmadığımı gördüm. Yakın arkadaşlarımın, tanıdıklarımın da bu konuda bir şeyler yapmak istediklerini fakat çeşitli çekinceleri olduğu için vazgeçtiklerini öğrendim.

Bugün başarılı yazarların röportajlarını okuduğumda, hepsinin yazı yazmada sadece “yazarak” gelişilebileceğini söylediğini görüyorum. Yani yazmak için yazmamızı söylüyorlar. Tabii bu daha çok yazar olmak isteyen kişiler için geçerli. Herkes yazar olmak zorunda değil ama az önce bahsettiğim insanlarda gözlemlediğim şey de buydu aslında. Düşününce, insanlar o kadar çekinir hâle gelmiş ki kendileri için yazmaktan bile vazgeçmişler. O defteri kimsenin okumayacağını bilseler bile bu eylemi yapmayı reddediyorlar.
Psikologların genelde ilk önerilerinden biri olan “Mutlaka günlük tutun.” demelerinin sebebini şimdi daha iyi anlıyorum. İnsanın yazdıkça yazası gelir. Hepimiz birilerine, bir yerlerde kendimizden bahsetmeyi çok severiz. Birilerine anlatmadan önce bunu kendimiz için de yapmak mümkün. “İnsan” kelimesinin Arapça anlamlarından biri de “unutan” demek. Bizler unutan varlıklarız. Unutmak kesinlikle sahip olduğumuz en değerli şeylerden biri olsa da kendimiz hakkında çözmek istediğimiz birçok şeyi ancak geçmişimizde bulabiliriz. Bulmak istemeyebiliriz ama bilmek rahatlatır. O rahatsız edici anılarla veya düşüncelerimizle yüzleşmek önce biraz acıtır ama sonra alışırız diye düşünüyorum.
Kendimizi çözmemizin veya bir şeyleri fark etmemizin tek yolu yalnızca yazmak değil ama yazmak da işe yarayanlardan biridir. İlle de yazalım demiyorum ama insan, kendisini en iyi kendi anlar. Neleri sevip sevmediğimizi bize başkalarının söyleyemeyeceği gibi kendimizi tanımak için de önce bir şeyleri biraz açmak gerekir diye düşünüyorum. Dediğim gibi ısrar asla değil, sadece bir öneri. Bir diğer deyişle reklam değil, öneri.
Kaynakça
Tema66. (2020, 4 Ekim). Nikon Z 6 ile çekilmiş fotoğraf [Fotoğraf]. Pixabay. https://share.google/l89eG2aH6UQb0MJ0r


